Home Sweet Home

Anneannem'e eşlik ettiğim cumartesi akşamında,bol tv sesi akabinde,kitap okuyamamaktan muzdarip olunca bende kendimi çarpı işine verdim..Zamanım boşa geçeğine de bişeyler üreteyim istedim :)

Kimin için olduğunu bilmediğim,sadece çokca beğendiğim için,bilgisayar ekranından baka baka ''HOME SWEET HOME''yazısını işledim..Esasında İngilizce olmasından pek hoşnut değilim ama Türkçe yazıncada pek bi uzun oluyor :)



Çarpı İşi Peri Kızı

Bu ara bir kitap'larla,bir de çarpı işi ile aşk yaşıyorum..Çoğunu internetten bulduğum şablonlarımın bir kısmını çıktı alarak,bir kısmını ise bilgisayar ekranına bakarak işlemeye çalışıyorum..Hem kafamı dağıttığı,hemde evde fazla karışıklığa yol açmadığı için çarpı işi gerçek favorim,ahşap boyama vs. ise epey gözümden düştü nedense :)


Bu peri kızı yada melek..Geçen hafta köprücük kemiğini kıran güzel bir kızçe için..Her ne kadar süpriz yapmak istesemde,son anlarda yanıma gelerek sürprizi bozdu ama olsun :) Gerçi sırada 3 kızçe daha var..4 tane kız yeğen varda bende,birine yapsan,diğerine yapmasan olmuyor,bende adaletli bi teyze olmaya çalışarak,herşeyden 4 tane yapıyorum :)  Onları mutlu etmek en güzel terapi sanırım :)

Aşk'a Yolculuk : Veysel Karani -Sinan Yağmur


Sinan Yağmur
Destek Yayınları

Arka Kapak'tan..

''Bana, 'Sen kimsin?' diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir Hiç'im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim... Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah'a sığındım. Yolculuğumu Habibullah'ın aşkına adadım; Veysel Karâni, ellerini kuma, alnını hırkaya dayayarak secde vaziyetine devam ederken sırtına bir ok daha geldi. Derken bir ok daha... Bir ok daha... Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez olmuştu... Kana boyanmış dudaklarından son cümlesi düştü hırkanın üzerine:Esselamü aleyke ya resulullah...; Bir şehit! Ne de güzel bir şehit! Görüyor musunuz, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi yıllık ömür, Allah yolunda savaşırken, şahadetle son buldu... Âşık, maşuğuna kavuşmuştu artık! Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilâlin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir. Derdin nedir? Derdim 'Aşk'a Yolculuk'tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.''

Hanedan'ın Sürgün Öyküsü: Kerime Senyücel


Kerime Senyücel
Şubat 2009

Arka Kapak'tan..

''3 Mart 1924 günü Meclis, siyasi bir kurum olduğu gerekçesiyle Hilafet’i ilga ederken bir karar daha almıştı: Osmanlı Ailesi’nin kadın erkek bütün fertlerinin Türkiye Cumhuriyet’i hudutları içinde oturmaları sonsuza dek yasaklandı, aile mensupları Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 

Osmanlılar pasaportsuz, yurtsuz, hiçbir şeysiz kalmışlardı. Acılı bir yolculuk başlıyordu. İki hafta sonra Türkiye’de, 144 kişilik Osmanlı Hanedanı’ndan hiç kimse kalmamıştı. Sürgün, yokluk, özlem ve acı dolu günler yaşadılar ama dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar ülkeleri aleyhinde bir tek söz söylemediler. Cumhuriyet aleyhinde hiçbir eyleme katılmadılar. İçlerinde daima bir gün geri dönme ümidi, başlarında bir avuç vatan toprağı vardı.

“Osmanoğlu’nun Sürgünü” belgeseliyle Osmanlı Hanedan Vakfı tarafından onursal üyeliğe kabul edilen Kerime Senyücel, yaşayan Son Osmanlılar’ın, sürgüne bizzat tanık olmuş hanedan üyelerinin anlattıklarını birinci ağızdan kaleme aldı.''


Ben Bugün #18..

Ben bugün..



Neredeyse 20 günden fazladır kendimden bahseden yazılar yazmadığımı farkettim,

Gerçi bu dönemde pekde bahsedecek bişi olmadı sanki..

Bol bol kitap okudum..

Kitap blogumu kapadım,ne var ne yoksa burada topladım..

Blogumdaki bazı bölümleri kaldırdım,daha sade,daha beni anlatan bir hale gelsin istedim..

Özellikle kitaplardan,hobi çalışmalarımdan aradada kendimden ve gündeme dair fikirlerimden bahsetme niyetindeyim..

Yeni Bir Yaşama Başlamanın En İyi Yolları Hürriyet Emlak Gazetesi'nde!

Konu gayrimenkul olduğunda nerden başlayacağınızı bilemiyorsanız, artık tüm sorunlarınızı yanıtlayacak bir kaynağınız var.

Konut projelerinden yatırım fırsatlarına, kentsel dönüşüm planlarından konut kredilerine kadar emlak sektörüyle ilgili bilmek istediğiniz herşey her Pazar yeni Hürriyet Emlak Gazetesi Yeni Bir Yaşamda...

Haftanın son günü, YENİ BİR YAŞAM’ın ilk günü.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Harem'in Son Yüzyılı -Cevdet Kırpık



Cevdet Kırpık
Şubat 2012

Arka kapak'tan..

“Enver Paşa’nın eşi Emine Naciye Sultan, Enver Paşa’yı nasıl seçtiğini şu şekilde dile getirmektedir: “Fakat günün birinde Enver Bey’in beni, Sultan Reşat’tan istemesi üzerine annem odama geldi ve bana dedi ki: Kızım artık sen büyüdün. Seni Abdürrahim Efendi’den başka birkaç kişi daha istiyor. Bunların arasında hürriyet kahramanı Enver Bey de var. İşte hepsinin isimleri ve resimleri… Bak düşün ve karar ver.” 
Emine Naciye Sultan

19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun hem ekonomik, hem de siyasi alanda çok zor günler geçirdiği bir dönemdi. Hanedan yaşam standartlarını korumak/idame ettirmek için mücevherlerini, değerli eşyalarını satmaya başlamış, padişahlar iktidarlarını elinde tutmak için türlü siyasi oyunların içine girmişti. Bütün bu gidişat, her kademesi birçok kural ve kaide ile yönetilen harem hayatını da tabii olarak oldukça fazla etkilemişti. Akademisyen-yazar Cevdet Kırpık, bütün bu süre zarfında padişahların, sultanların ve damatların hayatlarının nasıl değiştiğini birinci el kaynaklardan, dönemi yaşamış kişilerin hatıralarından faydalanarak hazırlamış; Haremin Son Yüzyılı’na dair şimdiye kadar yapılan çalışmalarda ele alınmayan birçok detayı gün yüzüne çıkarmış böylece bundan sonra yapılacak çalışmalara kaynaklık edecek bir eser ortaya koymuştur.
- Sarayın çiçekleri sultanlar nasıl yetiştiriliyordu?
- Sultanlara damatlar hangi usullerle ve nasıl seçiliyordu?
- Eşini kendi seçmek isteyen sultan kimdi?
- Kendisine evlenmesi için uygun görülen sultanı beğenmeyen damat adayı kimdi ve bu teklifi nasıl reddetti? 
- Sultanların nişan ve düğünleri nerelerde nasıl yapılıyordu?
- Sultan çeyizlerinde neler vardı?
- Hareme/padişaha damat olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdi?
- Damatlar sultanları neden boşayamazdı?
- İhanetin bedeli neydi?

Bu kitabı okurken bütün bu sorunların cevabını bulacak, kendinizi haremin koridorlarında hissedeceksiniz... ''


Bir Çift Ayakkabı - Sunay AKIN


Sunay Akın
Türkiye İş Bankası Yayınları 

''Sunay Akın, bu kez Bir Çift Ayakkabı'yla çıkıyor insanlık tarihinin bilinmeyen tozlu yollarındaki macerasına.

Bir Çift Ayakkabı kimi zaman boya sandıklarındaki hayat ağacı imgesine dönüşüyor, kimi zaman koskoca bir padişahın imdadına yetişiyor. Ay'ın, sinemanın, sanatın, aşkın, savaşın, vd. tarihine ışık tutuyor.

Muhtaç olmasın diye, evden kaçan karısının ayakkabısının içine para koyan terk edilmiş koca kimdir? Van Gogh'un tablosunda ters çevirdiği ayakkabının sırrı…

Abdülaziz İstanbul'u dünyaya nasıl gezdirdi? Hayat ağacı'nın boyacı sandıklarındaki sureti… Kız Kulesi, pabuçlarını nereye düşürdü? Galata Köprüsü'nden geçen en büyük ayaklara nasıl ayakkabı bulundu? Dünya'nın giriş kapısında kimlerin ayakkabıları duruyor?

Kıvrak hareketlerle oynatıyor kalemini Sunay Akın ve izini sürdüğü hikâyelerin her bir parçasını ustalıkla yerlerine yerleştiriyor...''

Çarpı İşi Bebek Hediyesi

Çarpı işi ile uzak kaldığım dönemleri geride bırakmak,bulduğum birbirinden güzel örneklerden bir sürü,bir sürü yapmak istiyorum..(Bu ara kitaplar ve çarpı işi bütün hayatım :) )


İşte bu istekle daha önce başka bir blogta gördüğüm,sonra nette araştırıp,farklı versiyonlarını bulduğum çarpı işi şablonunu uygulamaya koyuldum..Her ne kadar bilgisayardan bakarak yapmak zor olsada,neyseki sonunda muvaffak oldum :) 





Yaban Kuğuları - JUNG CHANG




Jung Chang
İnkilap Kitapevi
494 sayfa

Kitap'tan..


''Yirminci yüzyıl Çinini aynı aileden üç nesil kadının yaşantılarını anlatarak yansıtan çarpıcı bir roman: Yaban Kuğuları. Maonun Çin üzerindeki etkisini daha önce hiç yazılmamış bir gözden, kadınların gözünden anlatan Jung Chang, Yaban Kuğularından aşkın ve cesaretin de öyküsünü dile getiriyor. 


Chang, yerel bir diktatörün odalığı olan büyükannesinin hikayesiyle başlayarak, annesinin genç bir komünist olarak çektiği zorlukları, komünist toplumdaki yerlerini koruyabilmek ve Kültür Devrimine dayanabilmek için ailesinin yaşadığı deneyimleri akıcı bir dille okura aktarıyor. 


On dört yaşında Kızıl Muhafızların aktif bir üyesi olan Chang, daha sonra kendi yaşadıklarıyla anne ve büyükannesinin yaşadıklarını ayrıntılarıyla düşündüğünde hayatlarının vahşi bir dramdan ibaret olduğunun ve tarihin kısırdöngüsünün girdabında bu dramı ailesiyle birlikte milyonlarca insanın yaşadığının bilincine varır.''



Gazozlu Kek..

Geçen hafta içi paylaştığım Boyoz ile birlikte,birde bu gazoz'lu kek'i yapmıştım..Kendisi benim bu alandaki ilk denemem,yani hep okur ama hiç cesaret edemezdim,en sonunda cesaretimi topladım nefis bi kek ile damakları tatlandırdım :)








Görüntü olarak klasik kek'ten pek farkı yok,ama lezzet olarak benim çok hoşuma gitti,özellikle Niğde Gazoz'u ile yapmanızı öneririm,başka bir gazoz ile denemedim ama emimki Niğde Gazoz'unun o frambuazlı tadı ve şekerimsi kokusu en çok yakışanı bu kek'e..(Niğde Gazoz'u büyük marketlerde 6'lı olarak satılıyor,ben Real'den alıyorum)



Gazi Padişahlar -NECDET ÖZTÜRK


Necdet Öztürk
Mart 2012

''Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed, Murad Gazi, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid…

Beyliğin ve hanedanın kurucusu Osman Gazi’den itibaren Osmanlı Devleti’ni gücünün doruğunda olduğu 16. yüzyıla hazırlayan ilk sekiz padişah… Hepsi de imparatorluğun gücünün tescil edildiği savaşlarda bizzat bulunmuş gazi kurucular… 

“Adalet, insaf ve hoşgörü”nün sembolü olan bu padişahlar, devlete adını veren kurucu lider Osman Gazi’den başlayarak, beylikten imparatorluğa yükselişte ve ahenkli bir Osmanlı toplum yapısının kurulmasında önemli başarılara imza atmışlardır.

Peki bu gazi padişahlar askerî başarıları veya başarısızlıkları dışında “insani” yönleriyle ne kadar tanınıyordu? 

Yönettikleri ülkeye ve topluma, fetihleri dışında, din, eğitim, ilim, kültür, sanat ve bayındırlık alanında yaptıkları kalıcı hizmetler nelerdi?

Hangi padişah döneminde komşuluk ilişkilerine önem verilmiş, hangi dönemde kılık kıyafet ve mali alanda ilk düzenlemeler yapılmıştı? 

At sırtından indikten ve savaş elbiselerini üstlerinden çıkardıktan sonra, bu gazi padişahların, gündelik hayatlarında ne yaptıkları, nasıl bir hayat sürdükleri konusu Marmara Üniversitesi profesörlerinden Necdet Öztürk tarafından, 15. yüzyıl Osmanlı tarih yazarlarının kalemlerinden kesitlerle ilk defa bu eserde derli toplu bir şekilde anlatıldı; Gazi Padişahlar… 
''

Teşekkürler..Elifin Elizi

Sevgili ElifinElizi blogunda birbirinden güzel el emeği ürünler hazırlıyor,genelde hazırladığı ürünlerin çoğu kişiye özel,hem paylaşımlarını sevdiğimden hemde birazda feyz alırım belki diyerekten kendisini takipteyim..

Yine böyle takipte olduğum zamanlarda güzel bir hediyeli etkinlik düzenlemiş,şanslı 3 kişiden biri'de ben olmuştum..Haftaiçi hediyem ulaşıncada hem sizlerle paylaşayım,hemde kendisine tekrar teşekkür ederyim istedim..

Bu fotoğraf kendisinin blogundan..Kendi çektiğim fotoğrafı pek beğenmediğimden,önceliği onunkine verdim :)

Fetih ve Kıyamet -FERİDUN M.EMECEN


Feridun M.Emecen
400 sayfa
İstanbul 2012

Arka Kapak'tan..

"Ya ben Şehri alırım ya da Şehir beni"
FATİH SULTAN MEHMED

''1453 yılına dönmeye, İstanbul'un Fethi'ne tanıklık etmeye hazır mısınız? Tarih alanında pek çok önemli çalışmaya imza atan Prof. Dr. Feridun M. Emecen’den İstanbul’un fethi üzerine muhteşem bir araştırma… Hem Doğu hem de Batı dünyası için büyük önem arz eden bir şehir İstanbul… Bir yanda köklü bir imparatorluk Bizans, diğer yanda da Doğu’nun yükselen gücü Osmanlılar ve küçük yaşta babası tarafından tahta çıkarılan ve katı bir siyasi mücadelenin içine itilen Fatih Sultan Mehmed...

Bu beklenmeyen başarı, İstanbul’un fethi, bir bakıma Batı dünyasının siyasi ve askerî ilerlemesine Müslüman dünyasının bir cevabı niteliğindeydi. Bununla da bitmeyecekti; İslam dünyasının en güçlü temsilcisi olan Osmanlı Türklerine Orta Avrupa’ya kadar uzanacak yeni hedeflerinin kapıları da açılacaktı.

Peki adı tarihte yer etmiş bu başarılı padişah Fatih Sultan Mehmed kimdi? 
Şahsi dünyası, kişisel görüşleri, 21 yaşında “Fatih” olmasını sağlayan etkenler nelerdi? 
İstanbul’u almak için kurduğu hayaller neydi, kuşatmaya hazırlık aşamalarında neler yaşanmış ve fetih nasıl gerçekleşmişti? 
Gemiler gerçekten de Haliç’ten bir gecede yürütülmüş müydü?
Kuşatma boyunca yaşananları Doğu ve Batı dünyası nasıl yorumlamıştı? 
İstanbul’un fethinin kıyametle kurulan tarihsel bağlantısının ardında yatan sebepler nelerdi? 
Kıyamet beklentisi niçin İstanbul’un fethiyle özdeşleştirilmişti?

Bu ve bu şanlı fetih üzerine merak edilen daha pek çok soru, ilk defa yayınlanan belgeler, özel savaş resimleri, haritalar ve akıcı bir üslupla Prof. Dr. Feridun M. Emecen tarafından araştırılıp yazıldı; Fetih ve Kıyamet / 1453…''

Çarpı İşi Kuş Evi..

Uzun zamandır ara verdiğim çarpı işi çalışmalarıma,hafta içi geri döndüm..Bikaç saat uğraşıp,ortaya böyle bişi çıkardım..Tam olarak şablon'daki gibi olmadı ama,sevdim kendisini..Eğer üşenmezsem lavanta keseciği olacak,belkide güzel bir hediye birine :)


Ev Yapımı Boyoz

Birkaç kez İzmir'e gitmeme rağmen İzmir'de hiç tatmadığım,ama İstanbul/Beşiktaş'ta tarihi bir fırında keşfettiğim,çok lezzet'li fakat bir o kadarda yağlı olan boyoz'u bir de evde deniyeyim istedim.Deneme lezzet'li olunca e birde sizinle paylaşayım dedim :)








Daha önce televizyonda meşhur bi aşçının yaptığını görmüştüm,o tarifi ararken sonra başka bir blog'ta daha az malzemeli bir tarif buldum..Biraz ondan,biraz ondan şeklinde ortaya bişey çıkardım :) Biraz uğraştırıcı,bol yağlı ama çok lezzet'li oldu :)

Hamur Kabartma Kutu..

Uzun zamandır paylaşılmayı bekleyenlerden biri de bu ahşap kutu idi..Kendisini amaçsızca çok uzun zaman önce almış,sonra kendime fotoğraflarımı saklıyacağım bir anı kutusu yapmak istemiştim..




Hamur'la boyut verme çalışmalarımın ilklerinden sayılabilecek bu çalışmada,zavallı ahşap kutu'mun başına gelmeyen kalmadı,hatta fotoğraflarda siz göremiyeceksiniz ama arkadaki vida'ları bile paramparça :(


Ama olsun yinede seviyorum onu,her ne kadar kabaran dekupaj'ları olsada :)

Katre-i Matem -İskender Pala


Kapı Yayınları-2009
İskender Pala


''Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Pala'nın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor. 
İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbul'u, hatta tüm Osmanlı'yı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor. İskender Pala, Katre-i Matem'de usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbul'da kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin'in macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor. 

Piraye-Canan Tan


Canan Tan
ALTIN KİTAPLAR
 

...Kızıl saçılıymış Piraye..

Kendimi, keşke ben de kızıl saçlı olsaydım, diye hayıflanırken yakaladım kaç kez...

Okudukça, dizelerin arasına dalıp kendimden geçtikçe, tehlikeli bir biçimde özdeşleşiyordum Piraye'yle.

Tiyatro sahnemde, bundan sonraki rolüm belliydi artık. Nazım Hikmet'inPiraye'si rolünü oynamak...

Peki bana eşlik edecek oyuncu kim olacaktı?
Bunu düşünmek bile anlamsızdı; karşımda Nazım vardı ya.
.


Anıcak Ol Meclisi- Hüsrev Hatemi




Prof. Dr. Hüsrev Hatemi
DERGAH YAYINLARI
 

''Kendimi bildiğim yaşlarda, İstanbul-Kurtuluş'ta oturuyorduk. Dışarıda II. Dünya Savaşı vardı. Evlerin arka bahçeleri vardı. Bu bahçeler, arka sokağın bahçeleri ile duvar komşusu olduğundan, biz Çobanoğlu sokağı sakinleri, aynı zamanda Kuyulubağ sokağı ile de komşu olurduk. Cumartesi günleri tatil değildi. Biz öğrenciler ve memurlar için Cumartesi yarım gündü. Pazar sabahları, babam pijamasının üzerine "robe de chambre" alır ve aynı şekilde giyinmiş Saim Bey ve Nuri Bey ile "Sabah şerifiniz hayr olsun" şeklinde bahçe selamlaşmaları olurdu. O devir İstanbul'unda Kısıklı'da Aziz Mahmut Hüdayi devrinden kalan ağaçlar dururdu. Yukarı Göztepe'yi ağaçkakanlar, Bebek, Levent, Baltalimanı ve İstinye'yi bülbüller ziyaret ederdi. 1960'lı yıllar bitinceye kadar, bir kar yağmaya görsün adını bilmediğimiz kuşlar ekmek kırıntısı aramak için, evlere sokulurlardı. Bahçedeki karları kürer ve onlara ekmek ufalardık. İstanbul halkı sık sık meslek değiştirmezdi. Saka (sucu) saka olarak yaşar ve ölür, muslukçu Kirkör veya Lefter ustalar aynı şekilde yaşar ve ölürdü. Yoğurtçular 1960'lı yıllar bitinceye kadar omuzdan askıyla taşınan yoğurt kapları ile "Silivri yoğurdu gaymaah" bağırışlarıyla geçerlerdi. Denizler kirlenmemişti. Deniz rengi grimsi yeşil veya kırmızımsı yeşil değil, çivit mavisi idi. Kadıköy, Haydarpaşa, Üsküdar vapurlarında "destan" adı verilen şarkı güfteleriyle birlikte ağıtlar satılırdı. Türkiye basınının kalbi de Cağaloğlu'nda (Babıali) atardı. 1970'li yıllar bitinceye kadar bu böyle sürdü. Kısacası bu şehirde ihtiyarlamış bir yazarın İstanbul ağıtıdır bu yazdıklarım..''

40 Gram Tebessüm- Cüneyd Suavi




Cüneyd Suavi ,
ZAFER YAYINLARI

Mizah unsuru, bugüne kadar genellikle inançlarımıza yönelik bir silah olarak kullanıldı. Ve zehirli fikirlerin çoğu, insanımıza o yolla şırınga edildi. Bir başka ifadeyle yüzler gülerken, ruhlar ağlatıldı. Elinizdeki kitap, 40 gramlık hacmiyle 40 yıllık mizah anlayışına yeni boyutlar kazandıracak, sıcak bir tebessümle birlikte duygu ve tefekkür ufkunuzu genişletecektir.


Kırmızı Bisiklet-Can Dündar



Yayın Yılı: 2010
169 sayfa

Kitap birçok farklı bölümden oluşuyor..
Yazarımız  kimi zaman baba olacak olma'nın mutluluğunu paylaşıyor bizimle,kimi zaman yaşlanan baba'sı ile yaşadıklarını..Baba'sının çocuk,kendisinin baba olduğu zamanları..kimi zaman eski hatırları,kimi zaman sokakta oynayan çocukların ne kadar şanslı olduklarını,kimi zaman bu zamanda anne baba olmanın zorluklarını..

Kimi zaman babasının ölümünü,2 baba 2 oğul olmayı,şimdiki zaman çocuklarını,hiç doğmamış çocukların mektuplarını..
2'şer sayfalık hikaye'ler şeklinde anlatıyor..

Şekerlemeli Kek..

Tamamen deneme usulü ile ortaya çıkmış bir kek,çok özel bir malzemesi yada tarifi yok,ama görüntüyü o kadar sevdim ki sizlerle paylaşmadan edemedim :)



Avon'a Teşekkür 4

Taslak'ta bekleyen post'lardan biri daha,epeyde olmuş aslında bana ulaşalı,paylaşmasamda olurmuş yani :) Ama teşekkür etmemek olmaz..




Sevgililer Günü ve Dünya Kadınlar Günü için gönderilmişti hediyelerim..Parfüm'lerden biri hemen sahiplenildi tabi..Ama itiraf etmek gerekirse erkek parfüm'ünün kokusunu daha çok beğendim ben :)

Bu arada şeffaf,mis kokulu rujlarımı ve güzel aynamızıda unutmamak gerek :) Kendilerine tekrar teşekkür ediyor,doğum günümde beni unuttukları için ise esef'la kınıyorum :)

Bazen soruluyor nasıl geliyor bu hediyeler diye,Avon'un PR uzmanlarından biri,düzenli olarak yeni çıkan ürünlerine dair mail gönderiyor bana,aradada böyle hoşluklar yapıyor..Yanılmıyorsam kendileri benimle iletişime geçmişti ilk olarak..

Ruj'lara dair başka bir yazı yazarım belki önümüzdeki günlerde..

Sevgiler..



Kozalaklı Kapı Süsü

Bu güzel güneşli güne göre değil pek ama olsun madem fotoğraflamaya başladım elimdekileri,sırayla paylaşacağım artık hepsini :)












İlk eserimi anımsarsınız buradan,esasında bu da onunla aynı zamanların çalışması idi,sıkıntıdan yünü dolamış,sonra öylece bırakmıştım..


Ta ki burada bahsettiğim Büyükada seyahatimizde bir sürü kozalak toplayana kadar..Kozalakları toplama amacımda,boyama amacımda bu şekilde kullanmakda değildi zaten,tamamen spontane olarak ortaya böyle bişi çıktı :)



Teşekkürler..Mini Foto Albüm

Geçenlerde sevgili Diloş'un Kayfesi'nin blogunda keyifli bir çekiliş vardı,bende katılmış ve hiç ummadığım bi anda şanslı isim olduğumu öğrendiğimde çokca mutlu olmuştum..


Hem kendisi,hemde Mini Foto Albüm yetkilileri çok kısa sürede benimle iletişime geçtiler,1 gün gibi bir süredede bana güzel mini mini hediyemi hazırlayıp ulaştırdılar..







Açıkcası bu kadar ''mini''olacağını düşünmemiştim,''mini'' 'cik albümüme aşık oldum,pek bi sevdim..Herkes nereden edindiğimi,hatta fiyatını sordu :)


E bende artık geçte olsa hem bir teşekkür etmek,hemde sizlerle paylaşmak gerek diye düşündüm,kendisini fotoğrafladım :)

Ben Bugün # 17..

Ben bugün..


Aslında hiç yazasım olmamasına rağmen yazıyorum..


Esasında oldukça koşturmalı günler geçirdim..


Yazacak fırsat bulamamım sebebi o..


Sanırım insan yazmadıkçada alışıyor rahata..


Dün psikolog görüşmem vardı mesela..


Çokda iyi geçti..


Kütüphaneye gittim,deli gibi dolandım sonra sokaklarda..


Akşam ne olduysa karabasanlar çöktü yine üzerime..


Yine yapmak,paylaşmak istediklerimden alıkoydu beni..


Üzgün,sıkkın,gergin ve bıkkın uykulara daldım mecburen..


Bir uyandımki güneş her yanda..


İçimdeki uyuzluğa rağmen,sevindim yinede..


Belki yine gidip deli gibi dolanırım sokaklarda..


Ve belki o zaman kendimi bulurum..

Anılarınızı Duvara Yansıtın!

Ailece gittiğiniz yaz tatilinde yaptıklarınızı yeni Sony Projektörlü Handycam ile kaydettiyseniz istediğiniz her yerde ışıkları biraz kısarak sevdiklerinize izletebilirsiniz. Diyelim ki tatilden sonra annenizin evine gittiniz. Malum emektar televizyonların usb girişi ya da SD kart girişi olmayacaktır. Peki ne mi yapıyoruz? Işıkları kısıp, yeni Sony Handycam’inizin projektörünü açıyorsunuz ve tüm anılarınızı duvara yansıtıyorsunuz. İşte hepsi bu!


 

 Sony’nin, Handycam’in tanıtımı için hazırladığı bu kısa videoda görüntü kalitesi ve kameranın diğer özellikleri sanki kendi evimizde gerçekleşiyor gibi canlandırılmış. Şimdi hayal gücünüzü zorlayın ve projektörünüzü nereye yansıtacağınızı düşünün. Çünkü artık her yüzey bir sinema perdesi...

Bir bumads advertorial içeriğidir.